top of page

Analiz 3 Yeraltından Notlar

Dostoyevski’nin kendisine karşı dürüst samimi ama benim nezdimde eleştiriye çok açık bir kitabı ele aldığını düşünmekteyim. Sizlere kısaca bu kitapta Dostoyevski’nin nasıl bir hayat sürdüğünü ardından ne gibi serüvenler yaşadığını kesit kesit paylaşacağım.

Dostoyevski bir memurdur. Fakat her şeyi fazlasıyla anlamanın bir hastalık; gerçek, tam bir hastalık olduğunu savunan. Bulunduğu insan ilişkilerinden bunalmış ve isyankar bir dille kaleme almıştır. Okurken tüm olguyunun bu kadar farkında olup kendisinin bu kadar kusur barındırmasına şaşırdığım doğrusu. Umutsuzluk en yıkıcı zevktir derken huzursuzluğunu arkadaşlarına olan kızgınlığını samimiyetsizliklere ve gerçekdışı olgulara karşı bir direnci gözlemleyebiliyorduk.

Bulanık bir karışım olduğunu fark etseniz bile, bütün bilinmeyenlere, hilelere rağmen içiniz sızlar ,bilmedikleriniz arttıkça sızılarınız o ölçüde artar diyerek ne derece bir sancıda kıvrandığını kitabın başında sanki okuyucusuyla bir sonuca varmak istercesine yazmış.

Anlayışlı bir insanın kendisine saygı duyabilir mi? Gibi sorularıyla kendisiyle sık konuşup fakat buna cesaret edemeyerek kendini kamçılayan Dostoyevski bize serüvenin başında aslında farkında olup bu hastalığı taşıdığını gösteriyordu bence.

19 yy sanatçısı olan Dostoyevski kapital sistemin buhranına girmiş insanlara tepkisi ve düş kırıklıklarına karşı çıkılmaz bir bunalıma sürüklendiğini söyleyebilirim. ‘’Anladığım kadarıyla siz insan çıkarlarına ait listeyi bazı istatistik bilgilerinden, iktisat formüllerinden çıkarmışsınız.’’ Sözüyle bizlere hüküm kuramadığı yeni çağ ve sistemde yer bulamadığını göstermekte.

Peki haksız mı? Kapital sistem insan karakteri ve çıkarlarını köksüzleştirdiği için haklı. Fakat bu kızgınlığın dışa vurumsal hali tamamen bir saplantı içinde olmasıdır. Neden böyle düşündüğümü hikayeyi biraz daha derinleştirdiğimde anlayacaksınız. 

 Sizce refah, servet , hürriyet, rahatlık vs. başlıca çıkarlardır; bu listeye açıkça ve bile bile sırt çeviren bir kimseye rastlarsak ona siz de, ben de kaçığın yobazın biri gözüyle bakmaz mıyız?

Bu soruya cevabım olacaktır. Her değerli şeyin bir bedeli olduğu fakat o bedelin insan çıkarlarını köksüzleştirenin iktisadi bir reform önce insanın köksüzleşip nankör olmasından kaynaklı olduğunu düşünmekteyim. Bir kariyeri veya saygınlığı kazanmanın yolu veya satın alma gücü yoktur birden fazla yolu vardır. Dostoyevski’nin memur olması ve lise arkadaşlarının ahlaklı veya ahlaksız haklı veya haksız şekilde zengin olması değildir mesele. Mesele haklı veya haksız memur veya şöhret sahibi insanların kendisini tamamlamadan tatmin edişidir. Problem bu olmasa aynı şarabı içerken şartlar birken mental olarak hiçbir zaman aynı yerde olmamak. Sürekli bir rekabet veya kin beslemek sizce ne kadar doğru? Yer altından notlar derken aslında bunun aşağılık bir duygu ve bu duyguda güç size geçtiğinde yakındığınız karakterden çokta farklı olmadığımızı göstermekteyiz. Peki bizi bu buhrana iten asıl sebep nedir? Dostoyevski’yi iten eminim ki lisede kendini bilmez patavatsız arkadaşının bu saygınlığı onda görmemesidir. Haksız mı? Tamamen haksız diyemeyiz. Çünkü çevrenizde zengin iş adamları yardakçılarını görebilirsiniz. Gerçeklik doğruluk algısının hiç umurunda olmadığı fakat gözü kapalı çıkarları uğruna yardakçılık yaptığını görebilirsiniz. Eminim bu kişileri hiçbirimiz çok sevmeyiz. En azından gerçekten sevmeyiz. Taktir tamamen size aittir tabi ki… medeniyetin insanları yumuşattığı, bu sebeple onları daha az vahşi, daha barışçıl hale getirdiğini iddia etmek yeni düzenin samimiyetsiz geldiği isyanından öte değildir. İyi veya kötü bir olguyu güzelleştirmek gerçek bir emek ister. Yardakçılık yapmak bize medeniyeti özümsemediğimizi insan kavramını sadece bir aracı ve bizlerinde kölesi olduğumuzu gösterir. İnsana lüzumlu olan tek şey onu nereye sürükleyeceği belli olmayan hür iradedir. Bu iradeyi de kim bilir hangi şeytan demekte Dostoyevski…

Hür iradenin şuurlu bir şekilde geliştiğini o şeytanında kusurun taa kendisi yani insanın kendisi olduğunu düşünmekteyim. Bunlara sebep olan haksız düzen düşünsel sezisi kayıp olmuş köksüzleşmiş insanların değer yargılarının insan psikolojisi üzerinde derin izler bıraktığını bu eserden de kendi günlük yaşamınızdan da yola çıkarak anlayabilirsiniz. Dostoyevski’nin okumaktan ve oturmaktan bunaldığı bir gün yürüyüşe çıktığında meyhanenin önünden geçerken iki kişinin kavga etmesi ve birinin camdan dışarı atılarak o gürültüye girmesi ve giderken onunda öyle bir düvelloya ihtiyaç duyması çok ilginçti. Meyhaneye girdikten sonra kaba saba bir adamın farkında olmadan masanın önünü kapatan Dostoyevski’nin itilerek köşeye itilmesi zoruna gitmişti. Şaşıracaksınız beli fakat 2 sene boyunca o adama takılı kalmıştır. Kapıcısına rüşvet verip kaçıncı katta kaç kişi yaşadığına kadar bilgi almıştır. Çok samimi bir dille yazdığı için açıkçası güldüğüm bölümler oldu. Bu tarzı ile farkını da göstermiştir. Dostoyevski’nin her sabah karşılaştığı memur arkadaşıyla anısına çok güldüm açıkçası. Her gün yanından geçerken Dostoyevski’nin ona yol vermesi ve adamın onu görmemesi çok zoruna gitse gerek… Dostoyevski de sürekli geceleri bu durumu düşünüp çıldırıyor. Bir gün tüm olası durumları hesaplayarak ona karşı şık bir elbiseyle karşılaşıp omuz atarak onu fark etmesini sağlamak istiyor. Şık elbiseleride halkın olası bir kargaşada ona o saygınlığı veya daha adaletli tavırda hareket etmesi için planladığı bir durum. Bu kıyafetler için avans bile alıyor iş yerinden. Yaklaşık 3-4 denemesinde başarısız oluyor. İstem dışı sürekli yol veriyor. Hiddetlenen Dostoyevski tam çarpacakken ayağına dolanıyor fakat bu hödük arkadaşta onun her tavrına rağmen bakmadan yoluna devam ediyor. Omuzunu çarpabilen Dostoyevski mutlulukla evine dönüyor fakat adam onu hiç fark etmiyor. Ve arkadaşının tayini çıkıyor o daireden ayrılıyor. Bu hikayede Dostoyevski’ye bir anı olarak kalıyor.

İnsan iradesinin ıslaha muhtaç olduğunu hükmünü neye göre verdiğimizi sormuş bir kesitte. Bu soru üzerine insana bunun pek bir faydası olmayacağını cevaplayarak umutsuzluğunuda belirtmiş. İnsanın eğitilebilir bir canlı olduğunu düşünüyorum. Ne kadar komplike anılarımız acılarımız mutluluklarımızdan bahsetsek bile insan sadece komplikedir. Ne umduğumuz kadar iyi ne de ummadığımız kadar kötüdür insan. Doğru eğitilmemiş, özümsememiş veya kendimizi aşamamışızdır. Dürüstlük, zekilik veya çalışkanlık olgularında takılı kalmışız. Dostoyevski tekdüze samimiyetsizlikte bıktığını belli etmiş fakat kendisi büyük bir tuzağa itmiştir kendisini zannımca. İstenmediği yerde arkadaşlarına had bildirmek ve kendini daha küçük düşürüp kendisine koskocaman bir psikolojik sancı geçirdiği gün sonunda Liza ile tanışmıştır. Liza dost hayatı kuran genç güzel bir kadın. Bu hikaye buraya nasıl bağlandı diyebilirsiniz? Lise arkadaşlarıyla alkollü bir mekanda oturan Dostoyevski orda ki gergin ve huzursuz ortamdan kaçan arkadaşlarına hiddetini tutamayıp onların peşine koyulmuştur. Liza ile de o hiddetini çıkaramadığı arkadaşına karşılık Liza’dan çıkarmıştır. Peki erdemlilik, etik olmak vb. kısacası insan olma gerekliliğini uyguladık mı? Bence kafamızın bir köşesinde uygulamak olgusunu kavrayamamış olmamızdan daha ileri gitmedi. Neden mi çünkü Liza’ya bir düzine yalanla sadece kendini tatmin etti. Liza’ya bu hayatın onun için kötü olduğunu sonunun iyi sonuçlanmayacağını söylerken bile kendini tatmin etmesi benim açımdan insanlığın bu kadar ucuz olmaması gerektirdiğini psikolojik bir sancının bir başkasının trajedisinden bu denli beslenmemesi gerektiği düşüncesindeyim. Liza’ya ayrılırken ev adresini vermesi Dostoyevski’nin sevmediği temizlikçisini 7 yıl çalıştırması. Lisa’ya verdiği adresi sonrası ya gelirse diye psikolojik sancı içinde olması açıkçası benimde ona karşı hiddetlenmeme neden oldu. Bu bu hiddetim insancıklar kitabında zorluklar içinde boğuşarak gelen Dostoyevsk’nin kendisini üretmekten öte psikolojik bir buhrana itmesidir. Liza’yı hıçkırarak ağlatması ardından lisa onun evine gittiğinde onun hıçkırarak ağlayıp komplekse bürünmesi ve hizmetçisine itaatkar tavrı. Saygıdan öte Dostoyevkisi’nin bir komplekse bürünmesi onun çöküşü eminim hepinizi derinden üzecektir. Neden mi üzüleceğiz aslında bu hikayenin başında gelecek yayında analizini hazırlayacağım ‘’İNSANCIKLAR’’ kitabında bulunan hikayenin bu kitabın başı niteliğinde 1846 yılında yayınlanıp ‘’YERALTINDAN NOTLAR’’ 1864 yılında yayınlanan toplumsal bir eleştiride bulunurken tüm nefretinide kusmuştur.

 

 

SİNAN AKHAN

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
ANALİZ 2 Sokratesin’in Savunması

Yazmakta bulunduğum ikinci analizimde sizlere felsefenin insan olgusundaki doktrinlerini net şekilde gözler önüne süreceğim. Peki bunu...

 
 
 
Görünmez Kalp

Russell D.Roberts’ın yazdığı Görünmez Kalp adlı kitabını tavsiye eden Ferhat hocama öncelikle teşekkürlerimi sunmak isterim. İktisadi...

 
 
 

Yorumlar


bottom of page