Görünmez Kalp
- sinanakhan97
- 17 Tem 2024
- 7 dakikada okunur
Russell D.Roberts’ın yazdığı Görünmez Kalp adlı kitabını tavsiye eden Ferhat hocama öncelikle teşekkürlerimi sunmak isterim. İktisadi anlamda bu kitap dışında birkaç kitap karıştırmıştım. İktisadi anlamda farklı bir perspektif ararken bu kitap benim için unutulmayacak eserler arasında yerini aldı. Üstelik bu kadar sürükleyici, madalyonun ters yüzünü gösteren bir yapıtı okumamıştım doğrusu. Hikayeleştirilmiş biçimde sade bir dille fakat bir iktisatçı edasıyla okunduğunda öykü dışında bize verdiği mesajlar çok hoşuma gitti. Sanırım kitaba dair duygularımı sizlere birkaç kesitten örnek vererek anlatmam daha doğru olacaktır.
Görünmez Kalp isimli kitap bize bu kurguda görünmeyen kalbin aslında iktisatçılar olduğunu anlatmak istemiştir. Yaşamsal faaliyetimizi sürdürdüğümüz her şeyle ilişkili ve hayatımızla ne denli bir ilişki sağladığını gösteren bir yapıttı.
Kitapta ana karakterlerden biri olan SAM GARDON Edwards lisesinin iktisat öğretmenidir. Edward lisesi bir lise öğrencisinden ziyade üniversite ayarında seçilmiş öğrencilerin bulunduğu iyi bir lisedir. Sam’in kitabın başında farklı tarzda yaklaşımıyla beni etkilediğini söyleyebiliriz. Özellikle okulun ilk günü tahtaya günümüzde 531 milyar petrol rezervinin bulunduğunu söyleyerek yıllık tüketimin 16 bin beş yüz olduğunu yazan Sam, kaynağın ne zaman tükeneceğini sorar öğrencilerine. Öğrenciler günlük mü? Aylık mı? Yıllık mı diye sorarken; sam hesaplama şeklinin fark etmediğini söylüyor. Amy karakteri de camdan dışarıyı izleyerek kağıda hiçbir şey yazmıyor.
Tüm sınıf hararet ile işlemleri çözümlemeye çalışıyor. Sam kağıtları toplarken AMY’e soruyo. Neden bir şey hesaplamadın? Amy dersinin hesap makinesi kullanma dersi olmadığını bunun aldatmaca bir soru olduğunu söylüyor. Düşündüğünü söyleyen AMY karşısında Sam düşünmek kelimesine takılır. İktisatçıların düşünmesi gerektiği vurgusunu yaparken doğru cevabı yanıtlar. Sanırım benim bir iktisatçı olduğumu hatırlatan ilk cümleydi; hiçbir zaman petrolsüz kalmayacağız sözü. Bu durum bende bir hatırlatmaya sebep oldu; Ben bir iktisatçıyım ve kıt kaynakların kullanımının yönetilmesi ve hiçbir zaman petrolsüz kalmayacağınız asli unsuru biz iktisatçıların sorumluluğuydu. Bu kitapta dikkatimi çeken bir diğer kısım ise; Samin orman benzetmesiydi.Bu benzetme çok hoşuma gitmişti. Dokunulmamış bir orman düşündüm. Bu ormanın hizmete ve üretime hazır olması için iktisatçıya ihtiyaç vardı. Bu düşünceye göre ormanın bir iktisatçı eliyle düzenlenip hizmete ve üretime hazır olması gerekirdi. Birbirinden farklı sarı;beyaz,kırmızı ve pembe lalelerin olması gerektiğini iktisat biliminin insanlık için ne kadar önemli ve okuduğum bölümün ne kadar kadim bir bölüm olduğunu hatırlattı. Bana gerçekten de kendi arasında kombine edilmemiş, biçim verilmemiş o orman insanlık için bir şey ifade etmiyordu. Fakat belli bir düzen halinde şekil verilmiş o orman bizim için çok şey ifade ediyordu. Mal ve hizmetleri de ifade eden bir açıklama olduğunu düşünüyorum. Size sadece Sam’den bahsetmem haksızlık olur. Çünkü bu kitapta iki zıt düşünceye sahip karakterler; LAURA VE SAM var.
Sam kapitalist bir düşünce tarzı benimserken Laura sosyalist bir düşünce tarzı benimsemişti. Laura İngilizce öğretmeniydi aynı zamanda Edward lisesinde İngilizce öğretmeniydi. Popülerliği okulda dolaşan Sam ile Laura’nın tanışma hikayesi de çok tuhaftı. Washington DC ılıman bir kasım günü Laura’yla çarpışarak tanışır. Sam’in dilenciye para vermesi gözünden kaçmayan Laura ona neden para verdiğini sorar? O para ile alkol veya uyuşturucu alabileceğini oysaki Laura onun temel ihtiyacını karşılayacak faydalı bir şey vermek istiyordu. Kardeşinin meyve suyu fabrikası olduğunu ve para yerine bunun verilmesini daha faydalı buluyordu. Sam bu durumu şöyle anlatmak istiyor aslında. Adamın ihtiyacı alkol,ekmek vb. bir şey olabilir. Fakat faydacı diye düşündüğü bu düşüncenin aslında piyasaya ne kadar kötü etkisi olduğunu anlatmak istiyor. Bu sefer meyve suyunun piyasada fazlalık olacağını ve meyve suyunun değerini kaybedeceği konusunda duruyor. Bir iktisatçı olarak da bu bence de mantıklı bir düşünceydi. Bir ürünün fazlalığı onun fiyatını düşürürdü. Sam gerçekten de buralara kadar çok mantıklı düşünüyordu.
Dikkatimi çeken bir diğer bölüm ise benim altını çizdiğim: ‘’tehlike ve haz aynı anda yürür’’ cümlesiydi. Bu bölümde babasının eskiden yaşadığı bir durumdan bahsediyordu. Vaktinde sınırı, çitleri olmayan bir evleri vardı. Bir süre sonra komşusunun şikayeti üzerine ters düşen Sam’in babası ve komşusu üzerine bir dava oluşmuştu. Babasıyla tartışma sebebi 120 cm yüksekliğinde surun yapılmasıydı. Babası bu durumdan hoşnut değildi fakat belediyeler tarafından bu durumun zorunlu hale getirmesiyle babası davayı kaybediyordu.
Laura sur yapılmasının insancıl bir tutum olduğunu savunuyordu. Fakat Sam aynı fikirde değildi. Sam 120 cm’nin küçük bir çocuk için tehlike oluşturmasa bile ergenlik çağına gelen bir çocuk için bunun tehlike oluşturacağını ve bu durumun mantıksız gelen kısmını savunuyordu.
Kapital düşünen sam hakkında zaman zaman içindeki sistemle çelişiyor muydu acaba? Yoksa sam devletin bu sisteme çok karışmasını istemeyen kapital bir taraftar mıydı?
Daha sonra gözüme çarpan diğer sözün altını çizmiştim. ‘’Maddi rahat peşinde koşmamız gerçekten hissedebilme yeteneğimizi köreltir’’ sözüydü. Bir bakıma düşünüldüğünde bu durum insanın yaratılış gereği ilkel bir varlık iken korku ve hissedebilme güdülerinin bizlere ilkel bile görünse çağlar atlattığının insanlık adına büyük gelişimlerimizin savunuculuğunu yaptığı gerçeğini göz ardı edemeyiz. Diğer taraftan kapital sistemin entegre edilebilmemiz adına daha çok emek göstermemiz adına bir teşvik gibi düşündüm. Ne yazık ki Sam’in zekası ve karizması hakkında tartışma başlatmak zorundayım. Çünkü kapital sistem günümüzde daha çok işçi gücünü yediğini düşüyorum. Sosyalizm kadar ütopik bir düşünceye sahip olmasam da kapital sistem kadar da insanı insana sömürten bir sistemin savunucusu değilim. Sam zaman zaman Laura’yla hikayelerinde ‘evet, çok mantıklı.’ dedirtti. Kesinlikle de mantıklıydı söyledikleri. Hatta kapital sistemin insanın mayasına daha entegre edilebilir diye de düşündürttü açıkçası. Bana kalırsa sam aynı zamanda iyi bir iktisat doktoruydu. ‘’Sam’in her değerli şeyin bir bedeli olduğunu’’ savunduğu diğer bir bölümden bahsetmek isterim. Sam talep konusuna değinmişti bu kesitte aslında. Her istek talep değildir. Satın alma gücüyle desteklenen isteklerin talep olduğu aklımda belirmişti. Sam bizlere ayağını yorganına göre uzat demek istiyordu aslında. Bunu bir airbagli ve bir airbagsiz araba üzerinden güzelce tanımlamıştı. Sam ürünün çeşitliliğini arttırıp her kesime hitap etmek istiyordu. İnsanları zorunlu kılmak istemiyordu. Airbagli arabaların ve airbagsiz arabaların olması gerektiğini ve airbagsiz arabanın maliyetinin daha düşük olup her kesime ulaştırılmasını düşünüyordu. Fakat airbagsiz arabayı kullanan kişinin belli bir ortalamanın üzerinde hıza çıkmaması gerektiğinin o hızın üstünde olduğu taktirde zarar gelebileceğinin de farkındaydı. Bu konuda Sam gibi düşünmüyorum ne yazık ki… çünkü bir iktisatçının görevi en iyi hayat şartını sunmaktı. Sanırım Sam de para ile değil yaşamsal statü farkıyla zenginliğin olduğu gerçeğini kabul eder gibi. Aklıma pipet örneği de geliyor. Pipetlerin çeşitliliği rekabeti arttırdığı gibi bu rekabetin piyasa üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu üretkenlik bakımından ürün çeşitliliğini de beraberinde getireceği örneği. Sanırım insan sağlığı söz konusu olunca daha duygusal düşünmüş olabilirim. Fakat sam bir iktisatçı ve ben böyle düşündüğünü düşünmek istiyorum. Çünkü Sam’e hak verdiğim başka bir olay da Sam’in işten atıldığı zaman kuru temizlemeye verdiği gömlekleri olsa gerek. Laura ve Sam’in yaşadığı ve Sam’i mantıklı bulduğum bir kısımdır anlatacağım olay. Sam 7 tane gömleği kuru temizlemeye veriyor. Laura ise 1 tane elbise veriyor. Samla karşılaştıkları zaman Sam’e neden bir elbisenin 7 tane erkek gömleğinden daha pahalı olduğunu soruyor. Sam bunu çok mantıklıca açıklamıştı aslıda. Sam ilk başta temizleme yapılırken ilaçların aynı olmadığını veya makinelerinin farklı olabileceğini sorguladı. Aslında her ikisi de değildi. Bu noktada emeğin savunucusuydu. Bunu da kuru temizleme görevlisine sorarak öğrenmişlerdi. Laura ve sam beraber gittikleri kuru temizlemeciye sorduğu bu fiyat dengesizliğini kuru temizleme görevlisi kadın elbisesinin erkek elbisesinden daha fazla zaman kaybettirmesi ile açıklıyordu. Sam kuru temizleme üzerine konuştukları diyalogda dikkatimi çeken diğer hususta şuydu Sam sadece emekçiyi değil sermayederleri de düşünüyordu. 3 farklı kuru temizlemecinin rekabeti öldürecek şekilde fiyat vermeleri ya daha uzun süreli işçi çalıştırması ya da ürünün kalitesinden ödün vermesi gerektiğini savunuyordu.Bu konuda Sam ile aynı fikirdeyim. Rekabet piyasa dengeleri açısından da ürünün kalitesi bakımından da önemliydi. Fakat bu bölümde işçinin emek verdiği süreyi düşünmediğimi fark ettim. Bunu da sam bana hatırlattı. Sanırım Sam’e kapital olduğunu söyleyerek haksızlık ettim. Kitabın sonunda kapital olduğunu inkar etmeseydi kendimi inandırabilirdim. Fakat Laura’ya itiraf etti. Benim için Sam iyi bir iktisatçıdır. Çünkü Sam’in Laura ile maaşları konusunda zıt düştükleri bir konu vardı. Sam NBA topçularının hak ettiğini savunurken Laura bunun aksi yönünde düşünüyordu. Sam bu yeteneğin az olduğunu ve riskinin de fazla olduğunu söylüyordu. Bu durumu bir iktisat öğrencisi olarak ele almak isterim. Bir ürünün az olması ürünün fiyatının daha yüksek olacağı gerçeğini değiştiremez. Aynı oranda piyasayı belirleyen diğer unsur da talebin fazla olması. Kim NBA maçını izlemek istemez ki? Türkiye’den örnek verelim. Milyonlar alan futbolcularımız var. Hayatımız boyunca o paraları kazanamayacağımızda bir gerçek. Fakat fanatik bir taraftar kulübünün kötü gidişatında, futbolcuların maaşı verilmediğinde kulübe destek çıkmaya çalışıyor. Ben kapital döngünün bizi git gide köksüzleştirdiğini düşünüyorum. Bu yüzden tamamen kapital bir düşünceye sahip değilim. Daha yaratıcı, daha verimli olacağımızı düşünen Sam bir noktayı kaçırıyor olmalı. İnsan duygusal ve düşünsel bir varlık. İnsanı bir çıtada sabitlemek o bireyden daha fazla faydalanılabilirken o insanı sistemde doğru şekilde konumlandırmaya bakıyor. Dengeler arası fark olmasaydı. Bugün sadece parası için sporcu veya öğretmen olmayacaktık. Daha idealist bir tutumla mesleğimizi icra etmiş olacaktık. Böylelikle emekçiyi düşünen sam aynı zamanda fiziksel güçtense düşsel gücün daha faydalı olacağını görebilirdi. Eğitim bize düşsel gücümüzün antrenmanını yaptırıyor. Peki bu emeğin bu enerjinin karşılığını kapital sistem bizden aynı oranda alıp bize aynı oranda verebilecek miydi? Bence veremeyecekti. Çünkü insan robottan farklıdır.
Son olarak sizlere Laura ve Sam’in Laura’nın kardeşi, arkadaşlarıyla ve dizi karakterleri üzerine kısacada bahsedeceğim. Cümlelerimi çok uzatmak istemiyorum. Laura’nın kardeşiyle ilk tanışmada tatsızlık yaşaması vb. durumlar benim için size bahsettiğim Sam’in tarzı ve düşüncesiyle alakalıydı. Sam’in akıllıca cevapları Laura tarafından da keza benim tarafımdan da beğeniliyordu. Taa ki kitabın sonuna doğru gelene kadar. Sam dizideki karakterlere çok takılıyordu. Sam’in takılma sebebini de anlıyorum aslında. Bize anlatılan hikayeyle gerçek arasında büyük farklar vardı. Yani biz sistemin tüm yüzünü görürken Laura’nın dizi karakterine inanması hayatı ütopik görmesi Sam’i kızdırıyordu. Ben iktisatçıların büyük dengeler üzerinde etkisi olan bir bölüm olduğunu düşünüyorum. Bu düşünceye dayanarak sosyoloji, psikoloji ve iktisatın birbirinden bağımsız hareket edemeyeceğini düşünüyorum. Cümlelerimi toparlamam gerekirse arz-talep dengesini arz-nesne haline getirilmemesi,bizim toplumsal huzur ve psikoloji üzerinde de etkili olduğumuzu söylemem gerekir. Eğitim hayatımda iktisat ve hukukun normatiflik arayan ortak bir gayeyi ele aldıklarını ve bu normatifliğin gerçek arz-talepler üzerine kurulduğunda çözülebileceğini düşünüyorum. ABD’nin sermayesini daha ucuza çalıştırmak için sermayesini Mexico’ya çekmesi tamamen insan sömürmenin yani köle kavramının daha kibarcasıydı benim nezdimde. Bunu iktisadi olarak da daha net açıklamam gerekirse; Rekabet, piyasa dengeleri açısından iyi bir durum olarak karşılanırken kaynakların kullanımının fütursuzca kullanılması ve sonrasında başka ülkelere başka emektarların hayalini yok etmek, bir iktisatçının yapmaması gerektiği bir olgu diye düşünmekteyim. Tüm meselemiz statü atlamak ise bunları daha kompleks problemler haline getireceğimize tıpkı kitabın adında olduğu gibi görünmeyen kalpler olabiliriz. Yani bir iktisat doktoru olabiliriz. Kitabın introsunda da bahsedildiği gibi balık tutan adamın yaşadığı durum. Hayatımızda yüzde yüz iyi veya yüzde yüz kötü gibi net şeyler söyleyemeyiz. Fakat optimal düzeyde iyileştirmeler en iyiye yaklaşan hayatlar sunmamız bizim temel gayemizdir. Burası bir cennet veya cehennem değildir fakat en az birine benzerini yaşatır. Biz toplumu ve bireyi cennete yakın yerlere itmekle mükellefiz. Hiçbir insan kötü doğmamıştır. Sistem bize bunu diretir. En doğru sistem ve en iyi yönetiliş biçiminin de bize hiçbir zaman cehennem kadar dip şeyleri hatırlatmayacağı kanısındayım. Görünmez Kalp adlı kitabın analizini yaptığım yazının sonuna gelmiş bulunmaktayım.
Teşekkürler..
SİNAN AKHAN
Yorumlar